“Fenerbahçe bir sezonu daha geride bırakıyor. Ama geride ne şampiyonluk ne umut ne de bir düzen kalıyor.”
Fenerbahçe, Kadıköy’de Beşiktaş’ı ağırlarken bu derbinin sezonun kaderini değiştirme ihtimali neredeyse kalmamıştı. Galatasaray’ın kazandığı bir haftada, puan farkı azalsa da ligde şampiyonluk artık bir mucizeye bağlıydı. Yıllardır takvimde ilk işaretlenen maçlardan biri olan bu derbi bile, içinde bulunduğumuz duygusal boşlukta anlamını kaybetmiş gibiydi.
Sezonun kalan haftaları, artık sahadaki sonuçlardan çok tribünlerin psikolojisini, yönetimle olan mesafeyi ve camianın geleceğe duyduğu güveni belirleyecek. Mourinho’nun gelecek sezon kalıp kalmayacağı hâlâ belirsizken, elde kalan belki de tek hedef, seneye devredilecek bir düzen kurmaktı. Ne var ki sezon boyunca yapılan onlarca taktiksel değişiklik ve sürekli değişen oyuncu tercihleriyle bu hedef de boşa düştü. Fenerbahçe bir düzen bile bırakamadan sezonu kapatma eşiğine geldi.
Bu derbinin en önemli tarafı, artık teknik değil duygusaldı. Olası kötü bir sonuç, yalnızca bu sezonun değil, son 11 yılın birikmiş öfkesini büyütecekti. Ve büyüttü de… Kadıköy’deki her kayıp artık sadece bir maç değil, yitirilen bir yıl gibi hissediliyor. Galibiyet teknik olarak çok şey değiştirmeyecekti belki ama en azından yaraya pansuman olurdu. O bile olmadı.
Fenerbahçe sahaya sezonun ruh halini yansıtan bir takımla çıktı: kırılgan, kararsız, silik. Ne yaptığını bilen bir yapı değil, reflekslerle hareket eden bir kadro vardı. Ve bu tablo, Kadıköy gibi bir atmosferde bile ayakları geri giden, ne yapacağını bilmeyen bir takımı doğurdu. İlk yarı resmen Fenerbahçe’nin kendi kalesine attığı bir golle sona erdi. Beklenen kırılma yine sahada yaşandı: Sarı lacivertliler devreye 0-1 geride girdi ve maçı da bu skorla kaybetti.
Geçtiğimiz sezon 99 puanla ikinci olduğumuzda, “Gerçek şampiyon biziz” diyebiliyorduk çünkü sahada karakterli, ne yaptığını bilen bir takım vardı. Bu sezon da ikinci bitirebiliriz ama artık elimizde bir oyun yok, umut yok, iz bırakacak bir şey yok. Beni asıl üzen şey, yine şampiyon olamamak değil. Asıl acı olan; “Mutlaka izlenmeli” dediğimiz Mourinho’nun, bu kadar büyük bir kadroyla Fenerbahçe’ye en ufak bir oyun mirası bile bırakamamış olması.
Dakika 70’te yine aynı tablo: Sahaya ne kadar teknik oyuncu varsa sürülüyor ve skoru değiştirmesi bekleniyor. Ama değişmiyor. Çünkü sahada hâlâ bir plan yok, bir ezber yok. Sadece “bir şey olur mu” umudu var.
Şu ana kadar hep şunu söylüyordum: “Mourinho ile kesinlikle devam edilmeli. Bu kulüp nihayet istikrarla tanışmalı.” Ama artık bunu bile net söylemek kolay değil. Camia yorgun, tribün bitkin, oyuncular tükenmiş. Ve bu ortam, istikrarın bile altını boşaltacak kadar güvensiz hissettiriyor.
Fenerbahçe bir sezonu daha geride bırakıyor. Ama geride ne şampiyonluk ne umut ne de bir düzen kalıyor.