EURO2024’te Türkiye A Milli Takımımız tarihinde ilk kez açılış maçını kazanarak başladı. F grubundaki ilk sınavımızda Gürcistan’ı 3-1 mağlup ettik!

BELİRLİ SENARYO

Maç öncesinde ben gibi pek çok futbolsever Gürcistan’ın bize karşı nasıl bir oyun felsefesi benimseyeceğini, sahada hangi doğrultuda mücadele vereceğini ve hangi periyotlarda hangi aksiyonları alacağını az ya da çok tahmin edebilmiştir.

Gürcistan, takım halinde 1. bölgede doğru şekilde yerleşerek millilerimizin hücum aksiyonlarına ket vurmak ve kazandığı topları hızlı fakat bir o kadar da efektif kullanmak istedi.

Her ne kadar ilk 11 tahtamız kaliteli isimlerden oluşuyor olsa bile set oyununda  -yani rakip yarı sahasında- etkisiz bir hücum planı ile sahadaydık.  Aslında, takım halindeki toplu oyunumuzun genel görüntü üzerinden okunduğu denklemde defolu olduğunu söylüyorum.

İleri hattımızın kaliteli isimlerden oluşması -ana planda- rakibe fazla tehdit oluşturamadı fakat hücum oyuncularımızın neredeyse hepsinin skor tablosunu değiştirebilme özelliği kilit anlarda sahne alabiliyor. Oyunun ofans kısmında sahip olduğumuz çeşitli hücum repertuarı sayesinde oyunumuz aniden monoton olmaktan çıkabiliyor.

Türkiye Milli Takımımızın oyuncu havuzu da kenardan oyuna dahil olduğu her an maçın kaderine etki edebilecek seviyede. Bu konuda şanslıyız (santrafor hariç) çünkü renk paletinin çeşitli olması teknik ekibin oynatmak istediği oyun için konfor alanı oluşturur. Fakat bu çeşitlilik doğru idare edilemediği takdirde büyük sorunların da baş sebeplerinden olur…

İKONİK GOLLER

Tıpkı tahmin ettiğimiz gibi başlayan ve devam eden maçta Türkiye A Milli Takımımız topa daha fazla hâkim olan taraftı (Özellikle ilk 20-25 dakika topla oynama %70 - %30 civarındaydı)

Dolayısıyla rakip kaleye ulaşmak istiyorduk fakat oyuncularımızın önünde 2 hatta 3 blok oluyordu. Meşin yuvarlağı ağlarla buluşturmak için üçüncü bölgede (rakip yarı sahasında) optimum düzeyde tempo sağlamak şarttı. Bu bahsini geçirdiğim tempo top için geçerli fakat en çok sahadaki oyuncularımız için elzemdi…

Bloklar halinde seni karşılayan ve bunun üstüne mental olarak ekstra efor miğferini kuşanmış bir takımı ya tempo faktörüyle (rakip defansı çalkalayarak boşluk bulup, arkadaki merkez oyuncularının ekstra ceza sahası koşusu) alt edebilirsin ya da bireysel yetenekler ile (uzun metrajlı şut gibi…)

Maçın kaderi de böyle şekillendi. Mert Müldür’den ekstra muazzam bir gol, Arda Güler ise -belki de kariyeri boyunca hep kendisi ile özdeşleşecek- imza bir gol atarak skor üstünlüğünü aldı.

Maçın fişini çeken oyuncumuz ise ilk 11 tahtasından kesik yiyen Kerem Aktürkoğlu idi.

TERCİHLER

İlk maçtan konuşmak bizim gibi insanlar için fütursuzca olsa bile bazı tercihler maç özelinde sıkıntılı bir görüntü oluşturdu benim nezdimde.

Kenan Yıldız, yeteneği, oyun zekası ve Kerem Aktürkoğlu’nun form düşüşü ile ilk 11’de yer aldı fakat üçüncü bölgede aldığı aksiyonların bazıları tabiri caizse sırıttı. Fakat dediklerim Kenan Yıldız’ı ilk 11’den çıkaralım anlamına gelmiyor ama kenardan oyun aksadığı an yara bandı işlevi görebilecek oyuncular var. Oyuna daha erken müdahale ederek tehlike çanlarını erkenden işlevsiz bırakabiliriz.

Kaptan Hakan Çalhanoğlu kendi standartında bir maç çıkarttı diye düşünüyorum.  Arda Güler ile aksayan sağ kenarın kademesine dahi zaman zaman girerek fazladan efor harcadı. Bu denklemde Arda Güler sağ kenar yerine 10 numara’da görevlendirilebilir (böylece Hakan-İsmail/Kaan merkezi kurulabilir. Paralel olarak sağ bölgeye defansif katkıda artış sağlanırken Arda yerine Barış tercihi ile de çok daha sağlam bir yapı oluşur.) Eğer böyle bir tercih olmayacaksa Hakan Çalhanoğlu’nun arkasında Orkun-Kaan ikilisi olmamalı daha farklı bir formül bulunmalı diye düşünüyorum. Tüm bu senaryolar özelinde takımımızın forvetsiz olduğu da gece ile gündüz kadar gerçek. Eğer Cenk Tosun böylesine bir maçta forma şansı bulamayacaksa, yani yetersizse neden Serdar Dursun gibi seçenekler değerlendirilmedi?