Şu futbolu yıllardır izliyoruz ve yıllardır eleştiriler hiç değişmiyor. Sonra geriye dönüyoruz, bizden 20-30 yaş büyük insanlar aynı şeylerden şikayet ediyorlar. Bu ülkenin çıkmazı bu sanırım, kimsenin taşın altına elini koymaması.

Kim ne derse desin İlkay Gündoğan’ı severim, izlemekten keyif alırım ancak yine de benim için gurbetçilerden daha fazla kıymet verilecek birisi var ise Mehmet Aurelio’dur. Ya da tek kelime Türkçe bilmeyen, Avrupa’nın vasat liglerinde oynayıp ülkemizde milliyetçilik taslayan adamları izleyeceğime Mert Nobre’nin sonradan özen gösterip, kıymet verip öğrendiği Türkçesi ile maç sonu röportajını dinlerim daha iyi.

Hem Alman vatandaşlığını seçip Alman Milli Takımı için oynayacaksınız hem de kendinizi Türk gibi hissettiğinizi söyleyip duyar kasacaksınız. Son zamanlarda gördüğümüz manzara maalesef budur dostlar. Kariyerinin sonuna yaklaşan gurbetçi kardeşlerimiz birden Nihal Atsız gibi ortaya çıkıyor ve neredeyse kendimizi sorgulayacak hale geliyoruz.

BİZE NE İZLETİYORLAR BEN ANLAMADIM!

Kaotik bir ortamda futbol takip ediyoruz bu bir gerçek. Son 10 yıldır keskin bir gruplaşma ve tarafgirlik söz konusu olmaya başladı. Keza ben 35 yaşındayım bundan önce bu gözler ne goller ne golcüler gördü. Şimdi bizden yaşça genç kardeşlerimize şunu söylemeliyim ki bir dönem ligin hiç bitmemesini istiyorduk. Kaos var mıydı? Evet vardı. Kayırma var mıydı ? Evet vardı. Ama bunları yapanların bile bir utanma sınırı vardı. Rekabet bir yerlerde eşitleniyordu ve önünüze koyulan malzeme en azından kaliteliydi. Ariza Makukula, Theofanis Gekas, Kenneth Anderson, Mario Jardel, Daniel Amokachi, Pascal Nouma, Nicolas Anelka ve daha niceleri geldi gitti. Bize şimdi Stephen Appiah izlememişiz gibi Onana süper transfer diye yutturmaya çalışıyorlar. Alex, Hagi, Jay Jay Okocha izlememiş olsak Tadic veya Sergio Oliviera süper topçu diyecekler.

Neyse ki biz şanslıydık bir kısmını gönül rahatlığıyla izledik, okula gittik tartıştık. Kimi zaman sevindik kimi zaman üzüldük ama şimdi ortada ne konuşulacak bir futbol var ne de saha dışı aktivitesi. O yüzden sizler oyun konsollarında bu kaotik ortamdan uzak kendi takımlarınızı yönetiyor veya formayı istediğinize veriyorsunuz. O kadar haklısınız ki…

VASATLIĞA ALIŞMAYIN!

Şu an ülke futbolunun bize vaadettiği tek şey vasatlık ve inanılmaz bir talep görüyor. Bize layık görülen 3.000 kişilik kapasitesi olan tribünlerde maç izletilmesi (İzletilememesi). Cumhuriyetimizin 100. Yılı diye basılan takım formalarının koleksiyonluk diyerek 2000-3000 TL aralığında bizlere dayatılması. Saysak sabaha kadar sayarız ancak saysak ne fayda.

Bir zamanlar Tarkan, Kuzu Kuzu adında bir albüm çıkartmış ve ortalığı yıkmıştı. Ardından Dudu Dudu diye farklı bir albüm çıkarttı ve eleştiri yağmuruna tutuldu. İşte bizim beğeni kriterlerimiz bu kadar yüksek seviyede ilerlerken ne oldu da vasatlığa bu kadar alıştık bilemiyorum.

O yüzden kendimize gelmemiz için ne gerekiyorsa yapmamız gerekiyor ve sizlere şimdilik Nazım Hikmet’ten şu dizelerle veda ediyorum.

Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat,
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun kardeşim.
BİR DEĞİL, BEŞ DEĞİL, YÜZ MİLYONLARLASIN MAALESEF!