Fırat Günayer, 4. haftada oynanan Trabzonspor-Galatasaray, Konyaspor-Fenerbahçe ve Beşiktaş-Sivasspor maçlarını kaleme aldı. ISMAEL'İN BEŞİKTAŞ'I ''Bu hocayla olmaz'' denilerek, neredeyse her maç sonrası sosyal medyada Trend Topic olan Valerien Ismael'in takımı haftayı lider olarak tamamladı. Bu maçla birlikte, Beşiktaş'ta sistemden sonra oyunun da değiştiğine şahit oluyoruz. 'Topu rakibe bırakır, deli gibi pres yapar, kapar ve golü atarım' motto'suyla sezona hazırlanan Beşiktaş, biraz da kadronun gelişmesiyle bambaşka bir oyuna doğru evrilmeye başladı. Geldiği günden bu yana set oyunu oynatmadığı için eleştirilen Ismael, Sivasspor maçının ilk yarısında set oyununun adeta kralını oynattı. 45 dakika sona erdiğinde, siyah beyazlılar 226 başarılı pas yapmıştı ve tabelada 3-0 yazıyordu. Yaz kampında yapılan yüklemenin karşılığını daha önce pres yaparak gösteren Beşiktaş, bu becerisini ilk kez oyun kurmada gösterdi. Siyah beyazlı oyuncular o kadar fazla boş koşu yapıp, kendisini gösterdi ki, topla buluşan her oyuncu, kafasını kaldırdığında en az 3 tane arkadaşını boşta görebiliyordu. Bu acayip oyunda Weghorst - Muleka ikilisinin ve elbette Benfica günlerinden esintiler sunan Gedson'un payı çok büyüktü. İkinci yarıda temponun düşmesi ise çok da anormal değildi. Ancak Valerien Ismael geçen maçlara oranla, çok daha doğru değişiklikler yaparak, oyunun kontrolünü bu sefer rakibe vermedi. Evet bu top çevirme işi, ilk yarıdaki 'canavar' oyuna göre sıkıcı gözüktü ama futbolun gerçekleri doğrultusunda, düşen tempo sorununa en azından bir çözüm bulunabilmişti. Maç sonunda hocanın yaptığı ''rakibe geri dönüş hissini vermemeliyiz'' açıklaması ise, çözümle ilgili çalışmaların devam edeceğini gösterir nitelikteydi. VALERIEN ISMAEL Beşiktaş'ın oyununun çok net bir şekilde geliştiğini söyleyebiliriz. Ancak Beşiktaş'ta gelişen tek şey sadece oyun değil. Valerien Ismael'in değişime açık olması, yanlışları üzerine çalışıp, çözüm arıyor olması, hem kendisi hem de takım adına çok önemli artı. Bu gözler inat uğruna kariyerini bitiren çok hocalar gördü. Ismael'in öğrenmeye açık olması çok kıymetli. Şampiyonluk adayı takım çalıştırmamış bir hocanın zorluklar yaşaması normal. Ancak Fransız hoca öğrenme aşamasını çok hızlı bir şekilde geçiyor. Elbette kriz anlarında ne yapacağı, derbi performansı, fizik gücün azaldığı dönemlerde alacağı tedbirler gibi bir çok kriter daha var ortada. Ancak Ismael hoca sabredilmeye değer gibi duruyor. WEGHORST Demba Ba'yla başlayan Beşiktaş'ın iyi forvet bulma geleneği, bir kaç istisna dışında, günümüze kadar gelmiş bir futbol alışkanlığıydı. Weghorst da bu geleneğin bir parçası olacak gibi gözüküyor. 4 maçta 2 gol 3 asist yapan Hollandalı forveti değerli hale getiren ise sadece skora katkısı değil. Premier Lig'de en çok pres 'yapan forvetler listesinde ilk sırada yer alan Weghorst benzer bir adanmışlığı Beşiktaş'ta da gösteriyor. Yaptığı asistler ve attığı gollerin yanı sıra rakip savunmanın dengesini bozan, savunmaya arkadaşlarına yardıma gelen ve hiç pes etmeyen bir oyuncu tipiyle karşı karşıyayız. Fiziği ve attığı goller Mario Gomez'e benzetilen Weghorst'un oyun anlamında Alman meslektaşından daha fazla katkı yaptığını söylemek çok da abartı olmaz. İlk geldiğinde 25 golden fazlasına katkı yapar demiştik. 4 maçta 5 gole katkı yaptı. Belki de tahminimizi şimdiden güncellemek lazım. KONYA MAĞLUBİYETİ VE VALENCİA! Süper Lig yavaş yavaş da olsa kabuk değiştiriyor. Bunda genç teknik adamların yenilik arayışının elbette payı büyük. O yüzden de uzun seneler lige hakim olan, '4 büyükler içeride herkesi yener, dışarıda da en fazla berabere kalır' anlayışı son dönemde yıkılmış vaziyette. Antalyaspor, Konyaspor, Adana Demirspor gibi takımları kendi sahalarında yenmek artık kolay değil. İlhan Palut'un takımı maça çıkarken, 3 maçta hiç gol yemeyerek, ne denli güçlü bir savunmaya sahip olduklarının sinyalini vermişti. Bunun dışında doğru pas trafiği ve birlikte oynama alışkanlığıyla, kadro olarak değil ama oyun olarak sahaya daha güçlü çıkan taraf Konyaspor'du. Bu tip rakiplere topu vermekten çekinmeyen Jorge Jesus belli ki oyun stratejisini buna göre yapmıştı. Topu Konyaspor'a veren Fenerbahçe, Valencia ve Emre Mor'un savunma arkasına yaptığı koşularla etkili olmayı planlamıştı. Valencia'nın gördüğü kart, bu oyun planının yıkılmasına sebep oldu. Ancak bu mağlubiyeti sadece kırmızı karta bağlamak pek de akıllıca değil. Fenerbahçe, Valencia'nın oyunda olduğu ilk 22 dakikada rakip ceza sahasına 1 kez bile giremedi. Konyaspor'u önde karşılayarak, rakibi 7 kez ofsayta düşüren sarı lacivertliler, oyunun hücum kısmında adeta yok gibiydi. 11'e 10'ken Konyaspor'a neredeyse doğru düzgün pozisyon şansı vermeyen Fenerbahçe rakip 10 kişi kalınca, savunma tedbirlerini bırakıp, ileride çoğalmaya başladı. Maç boyunca hücum bölgesinde top kaybı yaşayan Fenerbahçe, tedbiri elden bırakıp, rakip sahada oynamaya başladığı dakikalarda da bu arızayı bir türlü gideremeyince, Konyaspor'un golü geldi. Konyaspor maçı Fenerbahçe'nin Jorge Jesus dönemindeki en kötü maçıydı. Bu durumu elbette rakipten bağımsız okumamak lazım. Ancak sarı lacivertlilerin boş alan bırakmayan, iyi organize olmuş savunmalara karşı zorlandığı gerçeğini de bir kenara not edelim. Tıpkı Dinamo Kiev ve Konyaspor'a karşı olduğu gibi. Valencia Hakem yorumcularının 2'ye bölündüğü bir pozisyonda kırmızı kart gördü Valencia. ''Kart ağır'' diyen hakem yorumcuları pozisyonda şiddet olmadığını, Valencia'nın tekme eyleminin girişimde kaldığını söylerken, ''kart doğru'' diyenler pozisyonu, "rakibin hassas bölgesine darbe var'' şeklinde yorumladılar. Kim ne derse desin, burada ağır kusurlu olan bir numaralı isim Valencia. Bu kadar tecrübeli bir oyuncunun, rakibin sataşmasıyla gaza gelip, karşılık vermesi büyük hata. Elbette hakem, rakip provoke etti ikisine birden kırmızı gösteriyorum da diyebilirdi. Ya da iki oyuncuya sarı kart gösterip, bir daha yapmayın şeklinde uyarıda da bulunabilirdi. Ancak bunların hepsi birer olasılık ve biz buna 'hakem takdiri' diyoruz. Takımın en formda ve en tecrübeli oyuncusuysan, sahada kalma şansını hakem takdirine bırakmayacaksın. YENİLMEYELİM MÜCADELESİ: TRABZONSPOR-GALATASARAY İsim olarak çok şey vaadeden ancak sahada futbol namına çok az şey izleyebildiğimiz büyük bir maçı geride bıraktık. Akyazı'nı yeşil çimlerinin üzerinde bu kadar kaliteli ayak varken, ortaya çıkan bu oyunu, teknik adamlardan bağımsız okumak pek de mümkün değil. Trabzonspor geçen hafta Antalya'dan 5 yemiş, Kopenhag gibi maliyet açısından kendisiyle boy ölçüşemeyecek bir takıma elenmişti. Bu sıkıntılı gidişata, çok acayip bir sakatlık tablosu da eklenince, Abdullah Avcı son derece temkinli bir oyunu tercih etti. Trabzonspor orta sahası üretmek değil, adeta savunmak üzerine kurgulanmış gibiydi. Eksiklere ve takımın üzerindeki olumsuz havaya baktığımızda, Abdullah Avcı'nın ''topu rakibe bırakır, kaptığımda, geçiş oyunuyla gole giderim'' planı çok da hatalı değildi. Nitekim oyunu alan taraf Galatasaray oldu. Sarı kırmızılılar ilk yarı bittiğinde topa yüzde 61 sahip olmuştu. Bundan sonrasını ise Okan Buruk üzerinden okumak gerekiyor. Galatasaray oyunu almasına rağmen, ilk 'yarıdaki Mertens'in pozisyonunu saymazsak, son 15 dakikaya kadar etkili atak yapamadı. Sarı kırmızıların bir türlü ceza sahası içine girememesinde, Trabzonspor savunması kadar, Okan Buruk'un cesur hamleler yapmamasının da etkisi vardı. Bu kadar eksik bir Trabzonspor'a karşı, oyunu bu kadar alıp, net pozisyon bulamamak, Galatasaray'ın en büyük zaafıydı. 2.yarıda ilk isabetli şutun 77'nci dakikada gelmesi, oyunun ne kadar sıkıcı bir hale geldiğinin en büyük göstergesiydi. Son 15 dakikada 2 takımın da yorulmasıyla birlikte, üst üste pozisyonlar geldi ancak burada da beceri eksikliği devreye girdi ve maç berabere bitti. Mertens: Sadece süper yetenekleri olan bir yıldız değil aynı zamanda iş ahlakı çok yüksek bir sporcu olduğunu bir kez daha gösterdi Mertens. Harcadığı efor, mücadeleden kaçmaması ve fizik gücüyle zaman zaman takımına 6 numara katkısı verdi. Kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda, soldan bindirmesi gereken Kerem Aktürkoğlu'nu göremeyince attığı depar, hem kendi adına, hem de takımdaki kanat sorununu göstermesi açısından kıymetliydi. 85'inci dakikada dev cüsseli Cornelius'u sert bir savunmayla durdurması ise, futbol oynama işine gösterdiği saygının bir parçasıydı adeta. Muhammed Taha Tepe: İyi kaleci yetiştirme konusunda ciddi bir mahareti bulunan Trabzonspor artık iyi kaleci bulma konusunda da önemli bir aşama kaydetmiş gibi duruyor. Altınordu'dan transfer edilen 21 yaşındaki Muhammed Taha Tepe uzun yıllardır Süper Lig'de oynuyormuş gibi rahattı. Refleksleri, kalede duruşunun yanı sıra ayağının da düzgün olması, Altınordu tedrisatından geçtiğinin göstergesiydi. Umarım aynı performansı gelecek maçlarda da gösterir ve futbolumuz yeni bir kaleci kazanır. Not: Trabzonspor iyi bir oyuncuyu, sessiz sedasız getirdi Türkiye'ye. Bundesliga ve Ligue 1'de forma giymiş Jean-Philippe Gbamin, ilerleyen haftalarda adından sıkça söz ettirebilir. Tarihe not düşelim. Fırat Günayer